Cumhuriyet Dönemi'nde Sanat
Türk tarihinde Tanzimat’la1 başlayan modernleşme çizgisi, Cumhuriyet Dönemi'nde daha radikal bir tercih haline gelerek kararlı bir şekilde devam eder. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından verilen kurtuluş mücadelesi, yeni bir “ulus devlet” bilincini yeşerterek Türk modernleşmesini bir ideal halinde gündeme taşımıştır. Yeni Cumhuriyet'in Doğu ve Batı kültürleri arasındaki yerini yeniden konumlandırma isteği, adeta bir geleneği ve kültürel geçmişi yok sayan inkılapçı atılımları gerekli kılmıştır. Bu yüzden Türk modernleşmesinin Batılı karakteri, Cumhuriyet'in ilanını (1923), çağdaş bilime ve kültüre açık yenilikçi niteliği ile sosyal ve kültürel alanda doğrudan bir milat saymış gibidir.
Müzik
Türkiye'de üzerinde en çok tartışılan sanat dallarından biri de müziktir. Bu durum Cumhuriyet'in ilk yıllarında da böyleydi. Osmanlı toplumunda merkezi bir anlayışla yönlendirilen müzik, Cumhuriyet'in ilanından sonra oldukça çalkantılı bir dönem geçirdi.
Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olan saray orkestra ve bandosu Mızıka-i Hümayun, 1924'te Ankara'ya aktarılıp, Riyaseti Reisicumhur Musiki Heyeti'ne (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) dönüştürüldü.
Bu orkestranın üyelerinden bir bölümüne öğretmenlik görevi verildi ve Eylül 1924'de Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) açıldı. Musiki Muallim Mekteplerinin amacı sanatçıdan çok, orta öğretim için öğretmen yetiştirmekti. İkinci adım, bir 'milli musiki ve temsil akademisi' nin kurulmasıydı. ATATÜRK, müziğin sadece teorik bir uğraşı olarak değil, pratik ve uygulayıcı bir sistemle geliştirilmesini vurgulamış oluyordu.
Devlet, ilkini 1925'te açtığı yarışmalar sonucunda başarılı olanları Paris, Berlin, Budapeşte ve Prag gibi kentlere öğrenim için gönderdi.
1917'de kurulmuş olan Doğu Musikisi Bölümü'nün adı 1926 sonlarında İstanbul Belediye Konservatuarı olarak değiştirildi. Burada öğrencilere viyolonsel, keman, gibi Batı enstrümanlarının eğitimi verilmeye başlandı.
İstanbul Belediyesi tarafından 1927 yılında kurulan Şehir Bandosu gibi bir çok kent ve kasabada belediye bandoları oluşturuldu. Bütün bunlara ek olarak, 19 Şubat 1932’den itibaren bütün ülkede kurulan Halkevleri'nde, Türk folklorunun hemen hemen bütün dallarında derleme, araştırma ve eğitim çalışmaları başarıyla yürütüldü.
Adlarının adeta, bir ulusal müzik okulunu simgelediği, Türk Beşleri adıyla da anılan ve Türk müziğinin ritim ve ezgilerini, Batı müziğinin armoni anlayışıyla işleyip, bir birleşim yaratmaya çalışmış ve çağdaş-ulusal-çoksesli eserler yazmış olan öncü bestecilerimizden, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun ve Necil Kâzım Akses’in Türk müzik kültürünün gelişmesinde büyük payları vardır. Daha 1934 yılında, Ankara’da henüz bir konservatuar yokken Halkevi’nde (Resim Heykel Müzesi), Ahmet Adnan Saygun’a ait "Özsoy" operası ilk kez oynanmıştı.
Bu gösterinin coşkusu henüz dinmeden TBMM'de Milli Musiki ve Temsil Akademisi yasası onaylandı. Akademi’nin amacı, müzik öğretmeni, müzik ve sahne sanatçısı yetiştirmek, ulusal müziği geliştirmek ve yaymaktı.
1935 yılında da Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kuruldu. Aynı sene Ankara’ya çağrılan ünlü Alman besteci Paul Hindemith, Akademi’nin çalışmaları için yol gösterdi.
1933 yılına kadar Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı bulunan Cumhurbaşkanlığı Orkestrası, 1934'te bağlandığı Milli Musiki ve Temsil Akademisi'nden ayrıldı ve 1936'da başlı başına bir kuruma dönüştü.
1936'da Ankara Devlet Konservatuarı açıldı. Eski Musiki Muallim Mektebi yeniden düzenlenerek Gazi Eğitim Enstitüsü'ne bağlandı ve 1938'de yeni binasına taşındı.
1939'da Askeri Müzikalar Ortaokulu açıldı ve bu okul 1949'da Askeri Müzika Meslek Okulu adını aldı.
1940 yılında TBMM'de Devlet Konservatuarı Yasası, geleneksel musikinin öğretimine yer verilmeksizin kabul edildi. Bu yasa uyarınca kurulan Tatbikat Sahnesi, 1942'de Ankara ve İzmir'de Türkçe opera gösterilerini başlattı. Bu kuruluş yedi yıl sonra yasayla Devlet Operası'na dönüştü.
Tüm bunların yanında, ünlü koreograf ve bale yönetmeni Dame Ninette de Valois 1947 yılında Türk hükümetinin çağrısı üzerine gelerek, Türk bale sanatına önemli katkılar sağladı. Valois, 1948’de İstanbul, Yeşilköy’de bale okulu açtı, bu okul 1950’de Ankara’ya taşınarak Devlet Konservatuvarı’nın bir bölümü oldu. 1957’de ilk mezunları Devlet Tiyatrosu’na girdiler. İlk temsilleri 1960’da Manuel de Falla’nın "Büyüleyen Aşk" balesiydi.
1954'te İzmir Müzik Okulu, 1969'da ise İstanbul Devlet Konservatuarı kuruldu.
Resim
Bugüne kadar olan kısa zaman diliminde Türk resminin modern devresi, hareket ve mana itibari ile dikkate değerleri göstermekte ve resim tarihimizin en zengin bir kısmını teşkil eder. Bunun niçin böyle olduğunu anlamak için resim sanatının sosyal yapımız içinde yüzyılına yakın bir zamanda göz önünde bulundurmak gerekir. Türk resminde en önemli gelişme, 1928 kuşağı sanatçılarının uyguladıkları Kübizm ve Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) sanat akımlarıyla meydana gelmiştir. Türk resminde 1927’den sonra görülebilmiştir. Münih’ten dönen Zeki Kocamemi ve Ali Çelebi, Avrupa modern sanat akımlarını getiren iki öncü sanatçı olmuşlardır. Resim sanatımızda ilk düşünsel eğilim onlarla başlamıştır. Çalışmalarında görülen desen (sert, neşeli ve eğri çizgilerle geometrik kuruluş, biçim ve planların değerlendirilişi ile ortaya çıkan konstrüksiyon, Türk resmine katkıda bulunmuştur. Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu (1899-1964), Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha ileriki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır. Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu (1899-1964), Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha iler ki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır.
Mimari
Başta başkent Ankara olmak üzere yapılaşma gereksiniminin hızla artması, fakat yeterli mimar olmaması nedeniyle 1927 ve sonrasında bir yabancı mimar egemenliğine girilir. Clemens Holzmeister , Ernst Egli ,Theodor Jost, Hermann Jansen, Martin Wagner, Martin Elsaesser, Bruno Taut , R. Oerley gibi mimarlar, genç Cumhuriyet’in mimarlığını kişisel eğilimleri doğrultusunda etkilemişlerdir. Bu dönemde daha çok Orta Avrupa-Viyana ekolünden ithal edilen klasik biçimciliğe dayalı bir yeniklasikçilik egemen olmuştur Türkiye mimarlığına. Süslemeden arınmış ve yalın hatlar taşıyan yapılar bu dönemin karakteristiklerindendir.
Bu dönemde C. Holzmeister 1928-36 yılları arasında Ankara'da Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı , Orduevi, Harp Okulu, Cumhurbaşkanlığı Köşkü , Merkez Bankası , İçişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Yargıtay, Emlak Bankası, Avusturya Büyükelçiliği binalarını yapmış, 1938'de de TBMM proje yarışmasını kazanmıştır. T. Jost Sağlık Bakanlığı binasını (1926), E. Egli Musiki Muallim Mektebi, Sayıştay ve İsmet Paşa Kız Enstitüsü binalarını (1927-30), B. Taut ise Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi binasını yapmıştır (1937).
Batıda gelişen ilerici düşünceler Türkiye’ye de ulaşmakta gecikmemiştir. 1930’larda bazı Türk mimarları uluslar arası üslup doğrultusunda yaklaşık on yıl süreyle betonarmeye dayalı yeni Batıcılık örnekleri vermişlerdir. Ankara Sergievi (Şevki Balmumcu, 1933), İstanbul Üniversitesi Gözlemevi ( Arif Hikmet Holtay, 1934), Florya Deniz Köşkü ( Seyfi Arkan , 1934), Taksim Belediye Gazinosu ve başta Kadıköy Halkevi (Rüknettin Güney, 1938) olmak üzere pek çok halkevi binası ve Yalova Termal Oteli ( Sedad H. Eldem , 1935-38) bu dönemin dikkate değer yapıları arasındadır. 1940'ta Türk mimarlarının sayısı 150'dir.
Edebiyat
Cumhuriyetin ilanının ardından millî mücadele yıllarında yayın hayatında olan bazı dergiler varlıklarını sürdürürler. Türk Yurdu ve Dergah önemli iki dergidir. Ahmet Hamdi, Nurullah Ataç, Kemalettin Kamu, Mustafa Nihat Özön, Necmettin Halil Onan, Ahmet Kutsi Tecer ilk edebî yazılarını Dergah'ta yayımlarlar.
Bu dönemde felsefe, sosyoloji alanında dergiler yayınlanmıştır. Hayat (1926), Felsefe ve İçtimaiyat (1927) dergilerinde Mehmet Emin Erişirgil, Mustafa Sekip Tunç, Necmeddin Sadak, Servet Berkin, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaettin Fahri Fmdıkoğlu gibi hocalar yazmıştır.
1928 yılında Meşale dergisi etrafında toplanan şairler Beş Hececilerin sanat anlayışını benimsemeyerek yeni bir şiir anlayışı getirmeye çalışırlar. Yedi meşaleciler olarak anılan şairler Kenan Hulusi Koray, Muammer Lutfi, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret ve Ziya Osman Saba "sanat sanat içindir" görüşüne bağlı olarak şiirlerini kaleme almışlardır.
Cumhuriyet döneminin ilk basın kanunu 1931'de çıkar. Bu kanun çıkmasından itibaren sanat ve edebiyat alanında önemli dergiler yayınlanır. Yakup Kadri, Şevket Süreyya, Vedat Nedim, Burhan Asaf, İsmail Hüsrev "Kadro" (1932) dergisini yayınlarlar. Bu dergi etrafında toplanan yazarlar Kadro Hareketini oluştururlar.
Müzik
Türkiye'de üzerinde en çok tartışılan sanat dallarından biri de müziktir. Bu durum Cumhuriyet'in ilk yıllarında da böyleydi. Osmanlı toplumunda merkezi bir anlayışla yönlendirilen müzik, Cumhuriyet'in ilanından sonra oldukça çalkantılı bir dönem geçirdi.
Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olan saray orkestra ve bandosu Mızıka-i Hümayun, 1924'te Ankara'ya aktarılıp, Riyaseti Reisicumhur Musiki Heyeti'ne (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) dönüştürüldü.
Bu orkestranın üyelerinden bir bölümüne öğretmenlik görevi verildi ve Eylül 1924'de Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) açıldı. Musiki Muallim Mekteplerinin amacı sanatçıdan çok, orta öğretim için öğretmen yetiştirmekti. İkinci adım, bir 'milli musiki ve temsil akademisi' nin kurulmasıydı. ATATÜRK, müziğin sadece teorik bir uğraşı olarak değil, pratik ve uygulayıcı bir sistemle geliştirilmesini vurgulamış oluyordu.
Devlet, ilkini 1925'te açtığı yarışmalar sonucunda başarılı olanları Paris, Berlin, Budapeşte ve Prag gibi kentlere öğrenim için gönderdi.
1917'de kurulmuş olan Doğu Musikisi Bölümü'nün adı 1926 sonlarında İstanbul Belediye Konservatuarı olarak değiştirildi. Burada öğrencilere viyolonsel, keman, gibi Batı enstrümanlarının eğitimi verilmeye başlandı.
İstanbul Belediyesi tarafından 1927 yılında kurulan Şehir Bandosu gibi bir çok kent ve kasabada belediye bandoları oluşturuldu. Bütün bunlara ek olarak, 19 Şubat 1932’den itibaren bütün ülkede kurulan Halkevleri'nde, Türk folklorunun hemen hemen bütün dallarında derleme, araştırma ve eğitim çalışmaları başarıyla yürütüldü.
Adlarının adeta, bir ulusal müzik okulunu simgelediği, Türk Beşleri adıyla da anılan ve Türk müziğinin ritim ve ezgilerini, Batı müziğinin armoni anlayışıyla işleyip, bir birleşim yaratmaya çalışmış ve çağdaş-ulusal-çoksesli eserler yazmış olan öncü bestecilerimizden, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun ve Necil Kâzım Akses’in Türk müzik kültürünün gelişmesinde büyük payları vardır. Daha 1934 yılında, Ankara’da henüz bir konservatuar yokken Halkevi’nde (Resim Heykel Müzesi), Ahmet Adnan Saygun’a ait "Özsoy" operası ilk kez oynanmıştı.
Bu gösterinin coşkusu henüz dinmeden TBMM'de Milli Musiki ve Temsil Akademisi yasası onaylandı. Akademi’nin amacı, müzik öğretmeni, müzik ve sahne sanatçısı yetiştirmek, ulusal müziği geliştirmek ve yaymaktı.
1935 yılında da Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kuruldu. Aynı sene Ankara’ya çağrılan ünlü Alman besteci Paul Hindemith, Akademi’nin çalışmaları için yol gösterdi.
1933 yılına kadar Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı bulunan Cumhurbaşkanlığı Orkestrası, 1934'te bağlandığı Milli Musiki ve Temsil Akademisi'nden ayrıldı ve 1936'da başlı başına bir kuruma dönüştü.
1936'da Ankara Devlet Konservatuarı açıldı. Eski Musiki Muallim Mektebi yeniden düzenlenerek Gazi Eğitim Enstitüsü'ne bağlandı ve 1938'de yeni binasına taşındı.
1939'da Askeri Müzikalar Ortaokulu açıldı ve bu okul 1949'da Askeri Müzika Meslek Okulu adını aldı.
1940 yılında TBMM'de Devlet Konservatuarı Yasası, geleneksel musikinin öğretimine yer verilmeksizin kabul edildi. Bu yasa uyarınca kurulan Tatbikat Sahnesi, 1942'de Ankara ve İzmir'de Türkçe opera gösterilerini başlattı. Bu kuruluş yedi yıl sonra yasayla Devlet Operası'na dönüştü.
Tüm bunların yanında, ünlü koreograf ve bale yönetmeni Dame Ninette de Valois 1947 yılında Türk hükümetinin çağrısı üzerine gelerek, Türk bale sanatına önemli katkılar sağladı. Valois, 1948’de İstanbul, Yeşilköy’de bale okulu açtı, bu okul 1950’de Ankara’ya taşınarak Devlet Konservatuvarı’nın bir bölümü oldu. 1957’de ilk mezunları Devlet Tiyatrosu’na girdiler. İlk temsilleri 1960’da Manuel de Falla’nın "Büyüleyen Aşk" balesiydi.
1954'te İzmir Müzik Okulu, 1969'da ise İstanbul Devlet Konservatuarı kuruldu.
Resim
Bugüne kadar olan kısa zaman diliminde Türk resminin modern devresi, hareket ve mana itibari ile dikkate değerleri göstermekte ve resim tarihimizin en zengin bir kısmını teşkil eder. Bunun niçin böyle olduğunu anlamak için resim sanatının sosyal yapımız içinde yüzyılına yakın bir zamanda göz önünde bulundurmak gerekir. Türk resminde en önemli gelişme, 1928 kuşağı sanatçılarının uyguladıkları Kübizm ve Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) sanat akımlarıyla meydana gelmiştir. Türk resminde 1927’den sonra görülebilmiştir. Münih’ten dönen Zeki Kocamemi ve Ali Çelebi, Avrupa modern sanat akımlarını getiren iki öncü sanatçı olmuşlardır. Resim sanatımızda ilk düşünsel eğilim onlarla başlamıştır. Çalışmalarında görülen desen (sert, neşeli ve eğri çizgilerle geometrik kuruluş, biçim ve planların değerlendirilişi ile ortaya çıkan konstrüksiyon, Türk resmine katkıda bulunmuştur. Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu (1899-1964), Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha ileriki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır. Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu (1899-1964), Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha iler ki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır.
Mimari
Başta başkent Ankara olmak üzere yapılaşma gereksiniminin hızla artması, fakat yeterli mimar olmaması nedeniyle 1927 ve sonrasında bir yabancı mimar egemenliğine girilir. Clemens Holzmeister , Ernst Egli ,Theodor Jost, Hermann Jansen, Martin Wagner, Martin Elsaesser, Bruno Taut , R. Oerley gibi mimarlar, genç Cumhuriyet’in mimarlığını kişisel eğilimleri doğrultusunda etkilemişlerdir. Bu dönemde daha çok Orta Avrupa-Viyana ekolünden ithal edilen klasik biçimciliğe dayalı bir yeniklasikçilik egemen olmuştur Türkiye mimarlığına. Süslemeden arınmış ve yalın hatlar taşıyan yapılar bu dönemin karakteristiklerindendir.
Bu dönemde C. Holzmeister 1928-36 yılları arasında Ankara'da Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı , Orduevi, Harp Okulu, Cumhurbaşkanlığı Köşkü , Merkez Bankası , İçişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Yargıtay, Emlak Bankası, Avusturya Büyükelçiliği binalarını yapmış, 1938'de de TBMM proje yarışmasını kazanmıştır. T. Jost Sağlık Bakanlığı binasını (1926), E. Egli Musiki Muallim Mektebi, Sayıştay ve İsmet Paşa Kız Enstitüsü binalarını (1927-30), B. Taut ise Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi binasını yapmıştır (1937).
Batıda gelişen ilerici düşünceler Türkiye’ye de ulaşmakta gecikmemiştir. 1930’larda bazı Türk mimarları uluslar arası üslup doğrultusunda yaklaşık on yıl süreyle betonarmeye dayalı yeni Batıcılık örnekleri vermişlerdir. Ankara Sergievi (Şevki Balmumcu, 1933), İstanbul Üniversitesi Gözlemevi ( Arif Hikmet Holtay, 1934), Florya Deniz Köşkü ( Seyfi Arkan , 1934), Taksim Belediye Gazinosu ve başta Kadıköy Halkevi (Rüknettin Güney, 1938) olmak üzere pek çok halkevi binası ve Yalova Termal Oteli ( Sedad H. Eldem , 1935-38) bu dönemin dikkate değer yapıları arasındadır. 1940'ta Türk mimarlarının sayısı 150'dir.
Edebiyat
Cumhuriyetin ilanının ardından millî mücadele yıllarında yayın hayatında olan bazı dergiler varlıklarını sürdürürler. Türk Yurdu ve Dergah önemli iki dergidir. Ahmet Hamdi, Nurullah Ataç, Kemalettin Kamu, Mustafa Nihat Özön, Necmettin Halil Onan, Ahmet Kutsi Tecer ilk edebî yazılarını Dergah'ta yayımlarlar.
Bu dönemde felsefe, sosyoloji alanında dergiler yayınlanmıştır. Hayat (1926), Felsefe ve İçtimaiyat (1927) dergilerinde Mehmet Emin Erişirgil, Mustafa Sekip Tunç, Necmeddin Sadak, Servet Berkin, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaettin Fahri Fmdıkoğlu gibi hocalar yazmıştır.
1928 yılında Meşale dergisi etrafında toplanan şairler Beş Hececilerin sanat anlayışını benimsemeyerek yeni bir şiir anlayışı getirmeye çalışırlar. Yedi meşaleciler olarak anılan şairler Kenan Hulusi Koray, Muammer Lutfi, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret ve Ziya Osman Saba "sanat sanat içindir" görüşüne bağlı olarak şiirlerini kaleme almışlardır.
Cumhuriyet döneminin ilk basın kanunu 1931'de çıkar. Bu kanun çıkmasından itibaren sanat ve edebiyat alanında önemli dergiler yayınlanır. Yakup Kadri, Şevket Süreyya, Vedat Nedim, Burhan Asaf, İsmail Hüsrev "Kadro" (1932) dergisini yayınlarlar. Bu dergi etrafında toplanan yazarlar Kadro Hareketini oluştururlar.